Holly Bourne

Şu tatlı gülümsemeye de bakın. Gerçekten çok genç, çok tatlı ve çok masum görünüyor kendisi. Kitaplarında neden 16-17 yaşında ergenleri yazmayı sevdiğini bilmesem de eğer onunla lisede tanışma şansım olsa en iyi arkadaşım olmasını isteyeceğim bir gülümseme. :)











Kendisinin Türkçe iki kitabı var henüz ve tabi ki ben ikisini de okumuş bulunmaktayım. Yeni yıla Holly Bourne okuyarak başladım ve bu durumdan da gayet mutluyum. Beklentimin üzerine çıkan kendisini geliştirdiğini düşündüğüm ve de ileride daha pek çok kitabını okuyacağımı tahmin ettiğim bir yazar. Ve ben de kelimenin tam anlamıyla yazmadan duramadım. Bir kaç saat önce İlginç Olmak Üzerine Bir Manifesto'yu bitirdim ve bu genç kadın ve kitapları hakkında yazmalıyım diye düşündüm. 

Sen Benim Diğer Yarımsın
Bir solukta okuduğum, sürekleyici ve en önemlisi aşka ve ruh ikizi kavramına daha önce kimsenin yaklaşmadığı bir bakış açısıyla yaklaşan bir kitap. Romantik ve keyif veriyor, böyle bitmesin diyorsunuz. Ancak diline bakınca yazarın acemi olduğu çok belli oluyor.Olması gerekenden çok daha basit yazılmış ve kurgunun altı boş gibi hissediyor insan. Keşke yazdıklarını daha iyi temellendirebilseymiş. Her şeye rağmen yeni bir bakış açısı ve keyifli bir kitap.
Bu cümleler kitabı ilk okuduğumda bir siteye yazdığım yorumdan. Şimdi de hemen hemen aynı şeyleri düşünüyorum. Hala kitaba on üzerinden yedi veriyorum. Kitap orijinal, keyifli, biraz da insanda böyle bitmesin isyanı uyandırıyor. Ancak dilini fazla basit bulmuştum. Belki sorun dil de değildi ama bir eksiklik bir sığlık vardı işte. Kurgu iyi temellendirilmemiş, biraz havada idi üstelik. Kahramanı ergenlik çağında olan kitaplar belki de bana boş geliyor artık bilemem ancak yeni kitabı ile birlikte kendimi heyecanlanmaktan alamadım.

İlginç Olmak Üstüne Bir Manifesto
Heyecanlanmıştım çünkü yepyeni bir yazar okuyor gibi hissettim. Hayır, yazar çok daha sürükleyici, çok daha heyecanlı bir kitap yazdığı için değil. Ama birinin ilerlediğini görmek bunu okumak beni mutlu ettiği için. Bu ilerleme (belki de kitapların satış oranı nedeni ile) yayın evleri tarafından da keşfedilmiş olacak ki, yazarın ikinci kitabını Pegasus basmış. Bunun hoş bir değişiklik olduğunu da belirteyim. Şimdi kitaba geçecek olursak.
Kitapta bütün ergen klişelerini yaşamaya ant içmiş gibi davranan nur topu gibi bir ergenimiz var. Daha 17 yaşında ve her ergen gibi hayattan nefret ettiğini düşünüyor. 
Ama bu esas kız aynı zamanda yazar olmak istiyor, hem de kitapları basılan yazarlardan. Bunun için ise insanların hakkında okumak isteyeceği kadar ilginç olması gerektiğini fark ediyor ve başlıyor bir projeye. Sonuç olarak ben Bree'yi hiç sevmedim. Kitap boyunca kendisinden nefret ettiği aşikardı ancak ben bunun için bir neden göremiyordum tabi ergenlik dışında. Okul korkunç bir yerdi, her gün kötü cadılar küçük çocukları yiyordu orada ve ben kişisel olarak lise yıllarının hayatın en güzel ve en önemli yıllarından olduğunu düşünüyorum tabi. Kısaca namı diğer esas kız pek bir şımarıktı. Kitap boyunca biraz burnu sürtülsün dedim ve buna kavuştum, mutluyum. Kitapta kötü çocuğun yaptıklarının cezasını çekmesi gerektiğinden bahsedilirken, Bree'nin de davranışlarının sorumluluğunu alması gerektiği biraz atlanıyor gibiydi. Sonuç olarak herkes büyüdü, olgunlaştı, alınması gereken dersler alındı. Öyle çok sürükleyici, heyecanlı sayılmazdı ama insanı içine çektiği bir gerçek. İlk kitapta gördüğüm sığlık yoktu ki bu mutluluk vericiydi. Tabi Bree'nin sona doğru okulda yaptığı konuşmayı yapay buldum. 
Bu günlerde gerçek arkadaşlık, gerçek dostluk hakkında bol bol düşünüyorum. Bu kitap da bu düşünme sürecini had safhaya taşıdı. Ve bir önceki kitaptan daha iyi olduğunu düşünmemin en önemli sebebi bu. Konu iyi. Ben Bree'yi şımarık bulmuş olsam da Bree'nin türünde milyonlarca ergen olduğu bir gerçek ve çoğunun da yardıma ihtiyacı var. Bir problemin gerçekten var olup olmamasından ziyade kişinin bunu nasıl algıladığı ve beynimizin bize neler yapabildiği önemli olsa  gerek. Kitaptaki karakterler gerçekçi sayılırdı. Ve bana gerçek bir arkadaş nasıl olunur diye düşündürdü.
 Onu olduğu gibi kabul ederek mi?
Ne kadar acı verici olursa olsun ona acımasız gerçekleri söyleyerek mi?
Müdahale ederek mi, rahat bırakarak mı?
Ben kendi cevaplarımı buldum ve herkesin nasıl iyi bir arkadaş olunması gerektiği hakkında düşünmesi gerektiğini düşünmeden edemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder