Richelle Mead




Richelle Mead 1976 yılında Michigan'da doğmuştur. Hakkında pek fazla bilgi bulunmamakla birlikte üç farklı üniversiteye gittiğini ve muhteşem fantastik kitaplar yazdığını biliyoruz. Kendisi de bu fantastik kitaplardan fırlamışçasına güzel bir kadın. ayrıca yazdığı kitaplarla birçok farklı ödül alarak başarısını tescillemiştir. Aldığı ödüller :Goodreads Choice Awards Best Goodreads Author ve
Goodreads Choice Awards Best Graphic Novels & Comics'tir. 



Vampir Akademisi


Şimdi size biraz kitaplardan bahsetmek istiyorum. 
Bahsedeceğim ilk seri Vampir Akademisi serisi. Serinin ilk kitabının filmi de çekildi. Ancak uzun zamandır beklememe rağmen ikincisi çekilmedi. Film sektörü için büyük bir kayıp bence. Her neyse seri altı adet kitaptan oluşuyor. İlk kitaptan itibaren maceraları  ve fantastik dünyasıyla sizi kendine bağlıyor. Kitapta üç sınıf vampir var.İlk tabaka Moroiler; bu sınıf soylu vampirlerden oluşuyor. İkinci kısım ise Dampirler; bir moroilerin koruyucuları ve son sınıf ise Strogiler; onlarla karşılaşmak bile istemezsiniz. Bir moroi isteyerek birilerinin kanını emerse ya da bir strogi sizi ısırırsa bir Strogiye dönüşürsünüz. 

MOROİ''ler hava, su, ateşi yönetmede güçleri olan ancak genel olarak birinde ustalaşan üst tabaka sınıf.  Ana karakterlerimizden Lissa da bu sınıfta ama diğerlerinden farkı bir sonraki kraliçe olması değil( tabi o da var ama) ruh diye bir güçte ustalaşması. Zaten ne oluyorsa bu güçle oluyor kötü adamlar da bu gücün peşinde. 
Dampir sınıfımızda Rosamarie  Hataway var. Lissa'nın onu tekrar hayata döndürmesiyle aralarında bir bağ oluşuyor ve ancak bu bağ tek taraflı çalışıyor. Lissa'nın neredeyse bütün hislerini Rose'da hissediyor. Bir şekil ve nedenle ikisi okuldan kaçıyorlar ve iki yıl boyunca insanların arasında yaşıyorlar. Ancak okul sonunda onları buluyor ve tekrar okula döndüklerinde hayatlarında birçok değişiklik meydana geliyor. Rose onun gibi Dampir olan mükemmel öğretmeni Dimitri'ye aşık oluyor. Lissa ise ailesi Strogiye dönüşmüş olan Chirstian'a. Bu sırada başlarına birçok büyülü ve kötü olay geliyor ve arkadaşlıkları sınanıyor.
İlk kitap olaylara biraz giriş niteliğinde aslında ancak yine de akıcı bir kitap. Serinin diğer kitaplarına bakacak olursak daha fazla Strogi ve daha fazla aşk var. Mason ikinci kitapta biraz daha öne çıkıyor. Mason Rose'a aşık olan bir dampir alanında çok başarılı. Spoiler vermek gibi olacak ama arkadaşları ve aşkı için kendini feda edecek kadarda cesur bir kişi. Gerçi sanırım tüm Dampirler öyle. Ama Rose'un diğerlerinden biraz daha farklı olduğunu kabul etmek lazım. O gerektiğinde istediğini kulanabilen inatçı, cesur ve güçlü bir Dampir. Yine de her şeyi kendi başına halletmek istemesi biraz soruna yol açabiliyor tabi.  Okula büyük bir saldırı düzenlendiğinde Dimitri kaçırılıp Strogiye dönüştürüldüğünde Rose'un vermesi bir gereken bir karar vardır. Ya hayatının aşkını ölü ya da canlı kurtarmaya gidecek ya da hayatını adadığı Lissa'yı korumaya devam edecek. Ancak yaşadığı bu maceralar belki de tüm Vampirleri kurtarabilir bir sırrın kapısını açacak. Altı kitabı şöyle bir düşündüğümde elinizde olsa kitapları tek bir günde okumak isteyeceğinizi size söylemek isterim. Hayattan bunaldığınızda olmayan dünyalarda yaşamak sizi sorunlarda uzaklaştırarak onlara farklı açılardan bakmanızı sağlıyor. 

Kanbağı

İşte benim tutkunu olduğum seri. Nedense ilk seriye nazaran bu seriyi daha çok beğendim. Bence nedeni Adrian. İlk kitapta ruh kullanıcılarından biri olan ve Rose'a olan aşkından pek de karşılık alamayan Adrian bu seride yine imkansız bir aşka tutularak bir simyacıya aşık oluyor. Simyacılar her ne kadar vampirlere yardım etse de onlardan hem korkuyor hem de pek hazzetmiyorlar. Bizim ana karakterimiz Simyacı Sydney de öyle düşünüyordu ama sonra ilk seride Rose ve Adrian'la karşılaştı. Kendisinin başrol olduğu Kanbağı serisinde ise Adrian'la birçok maceraya atıldı. Ona aşık oldu. Kendi güçlerini keşfetti ve  güçlü bir cadı oldu. Başta bunların hepsinden korkuyor ve tiksiniyordu. Ancak olaylar onu öyle bir noktaya getirdi ki aslında bunların onun bir parçası olduğunu anladı.  Simyacı iken alanında çok başarılıydı, kurallara uyuyor ve ondan istenilenleri yapıyordu. Ancak bulunduğu sistemin o kadar güvenli olmadığını fark ettiğinde onun için çok geçti. Yakalandı ve inanılmaz işkencelerden geçti. Tıpkı G. Orwell'ın 1984'ündeki gibi birçok beyin yıkama işlemlerine katlanmak zorunda kaldı. Ancak ne o Adrian'dan ne de Adrian ondan vazgeçti. Gerçekten duraksız okuyabileceğiniz inanılmaz bir seriydi. Kitaptaki öğretmenler, cadılar başlı başına bir olaydı. özellikle Adrian ile gittiği büyük bir cadı vardı. O sahnelerde gerçekten çok eğlendim. Sydney'in zekası ve Adrian'ın hayallerine olan düşkünlüğü resmen birbirini tamamlayan bir çiftti bu ikili.  
Sessizler

Seriden ayrı olarak yazılmış bir kitap. Bir zamanlar bir dağın zirvesine yerleşen bir grup insan zamanla dağ geçidinin kapanması sonucu zirvede sıkışıp kalıyorlar. Ellerinde sadece bir altın madeni var. Bu madende çalışarak çıkardıkları maden karşılığında sevk hattından yiyecek alıyorlar. Ancak nesiller boyu bu madende çalıştıkları için madenden çıkan zehir önce onları sağır ardından yavaş yavaş kör etmeye başlıyor. Köy de iki kesim insan var. Birinci kesim madende çalışanlar ikinci kesim ise kayıt tutanlar.Köyde işitme gücü tek geri gelen Fei'dir. Fei inanılmaz derecede iyi resim yapabildiği keşfedilince tavus kuşu sarayına alınır ve çocukluk aşkı Li Wei'den ayrılarak saraydaki bir başka iyi ressam olan biriyle nişanlandırılır. Ancak köye gelen yiyecek miktarı azalınca bu işe bir dur demeye karar verirler. Li Wei ile birlikte zorluklarla zirveden inmeyi başarırlar. Köydeki kıtlığın aksine buradakiler bolluk içinde yaşamaktadırlar. Ve kral zirveden birilerinin indiğini anlayınca onların peşine düşer. Her anı başka bir olay olan kitabın sonu doğaüstü varlıklara bağlanınca açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım. En azından daha karmaşık bir şekilde olayı çözmelerini beklerdim. Yine de kitap gayet başarılı ve düşünme sürecinize bir şeyler katabilecek bir kitaptı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder